top of page

Farklı Adaylarla Mülakat Teknikleri: 2024 Yılı Başarılı Stratejiler


FARKLI ADAYLARLA MÜLAKAT TEKNİKLERİ NASIL OLMALI?

 

Yazının başlığını “Zor Adaylarla Mülakat Teknikleri” koymuştum önce. Başlığı, tekrar okuyunca beni zamanında zorlayan birçok adayın bana neler kattığını, hatta onlarla çalışmaya başladıktan sonra nasıl keyif aldığımı hatırlayıp başlığı “Farklı adaylar” diye değiştirmeye karar verdim.  Bir de insan olarak bizlerin de zaman zaman zor zamanlar yaşadığımızı, dışarıdan zor gibi görünsek de sadece o anda farklı davrandığımızı, ya da kendimize has özelliklerimizin başkaları tarafından “Zor” olarak nitelendirilmesinin haksızlık olduğunu fark ettim.

 

Bir arkadaşım, aday olarak girdiği bir mülakattan çıktıktan sonra beni arayıp, bir yerlerde yanlış yapıyorum ama sana sorayım demişti gülerek. Meğer İnsan Kaynakları profesyonelinin kendinizi tanıtır mısınız sorusuna, “siz beni buldunuz, çoktan tanıyor olmalıydınız” diye cevap verip ortada serin rüzgarlar estirmiş. Kendisi işinde çok uzman, iletişimi kuvvetli bir insan olmasına rağmen, o an duygularına yenik düşmüş besbelli. O yüzden bu yazıda adayların zorluğundan ziyade, o an içinde bulundukları durumları dikkate almayı, bunun yanı sıra da adayın “zor” sıfatından ziyade farklı kişilik profilleri ile mülakatı nasıl yöneteceğimizi konuşacağız.

 

Duygular ve Empati

 

Bir İK profesyonelinin empati kurabilmesi için öncelikle duyguları fark etmesi gerekiyor. Prof. Dr. Engin Geçtan’ın İnsan Olmak Kitabında bahsettiği temel duygulara yer vermek faydalı olacak sanırım.

 

İnsanlardan Korkmak: Bazı insanların diğer insanlarla birlikteyken sürekli bir tedirginlik halinde olduğunu söyler Engin Geçtan hocamız. Bu duygu öylesine benliklerinin bir parçası haline gelmiştir ki onun “korku” olduğunu bile bilmezler. Söyledikleri biz sözün ardından hemen suçlanacaklarını, karşı tarafı kırabileceklerini ya da yaptıkları bir hata yüzünden onaylanmayacaklarını düşünür bu kişiler. Bu yönde bilimsel bir çalışma olmamasına rağmen kişilik envanterlerinde “endişeli” çıkan kişilerin özünde bu korku yatıyor olabilir.

 

Öfke: Hakkımız olanı almadığımız ya da önem verdiğimiz bir insan beklentilerimiz doğrultusunda davranmadığında yaşanan duygu kızgınlıktır. Böyle bir durumun salt o olaya ilişkin olarak yaşanması, insan doğasının gereğidir. Ancak bu gibi olaylar “yaşam boyu insanlar zaten hep beni engellediler!” ya da “insanlar zaten bencildir” gibi kişinin geçmişten getirdiği düşünce kalıpları olabilir. Bu tür kişiler kızgın oldukları için diğer insanlardan korkar (geçmişte yaşadıklarının aynısını yaşayacaklarını düşünür), korktukları için de kızgın davranır ve böylelikle bir kısırdöngü oluşabilir.

 

Değersizlik: İnsan, doğa karşısında ve bazı hayvan türlerine oranla daha zayıf bir varlıktır, bu nedenle, her insanın doğasında bir eksiklik duygusu vardır. İnsanın yaşamını sürdürmesi için bu zayıflığın üstesinden gelmesi ve o yüzden sürekli çaba göstermesi gerekir. O yüzden insanın eksiklik duygusu, bireyin gelişimi için gerekli bir dürtüdür. Değersizlik duygusu ise yukarıda tanımlanan normal eksiklik duygusundan farklıdır. İnsanı daha fazla şeyler yapmaya ve yaratmaya güdülemediği gibi, bir kısırdöngünün yaşanmasına da neden olabilir. Bu tür değersizlik duygusu yaşayan biri için diğer insanlar ya kendinden üstündür ya da aşağı, eşiti yoktur. Bu kişiler başkalarını küçümseyerek kendi değersizlik duygularıyla başa çıkmaya çalışabilir ya da diğer insanları yücelterek bir yanılgı içine girebilir hatta bu kişilere karşı bilinçsiz bir öfke bile duyabilirler. Narsis davranışlar sergileyen bazı yöneticilerin bu duyguyu yoğun olarak yaşadıklarını söyleyebiliriz.

 

Kaygı: Bazı insanlar, ileri yolunda gitse bile kaygılıdırlar. İlişkilerinde de aşırı duyarlı olan bu kişiler, yaşadıkları günlük sorunlar karşısında bile kendilerini yetersiz bulup çöküntüye girebilirler. Kaygı ve aşırı duyarlılık sürekli sıkıntılı ve gergin olmalarına, umutlarını kolayca yitirmelerine neden olur. Ya dikkatlerini toparlayamadıkları için ya da yanlış yapmaktan korktukları için karar vermede güçlük çekerler. Kaygı ile korku arasında bazı ortak özellikler vardır ama ikisini birbirinden ayıran şey, korkunun, herkes tarafından tehlike kabul edilen bir duruma karşı yaşanmasına rağmen, kaygının kişinin kendisinin ürettiği bir duygu olmasıdır. Benim anneliğimin ilk dönemlerinde yaşadığım, şimdi baktığımda epeyce gülerek anlattığım kızımı ana kucağından bir atmacanın gelip kapacağı duygusu, kaygıya güzel bir örnek olabilir.

 

Sorumluluktan Kaçış: Sorumluluktan kaçış denince insanın aklına, ailesi, çalıştığı kurum ve dostlarına karşı görevleri gelir ama kişinin kendisine karşı görevi olan “iyi yaşama sorumluluğu” pek gelmez. Çoğumuz uçağa ilk bindiğimizde oksijen maskelerini önce kendimize sonra çocuğumuz takınız anonsunu duyduğumuzda irkilmişizdir. Önce kendine, sonra başkalarına ilkesi başlangıçta bencilce gözükse de insan ancak kendisine verebildiğinde diğer insanlara da gerçek anlamda verebileceği bir şeyi olur. Bazen de insanlar her şeyden her olaydan kendilerini sorumlu tutarlar ve yoğun suçluluk duyguları ile uğraşırlar. Ki bu durum da insanın kendisine yönelik bir sorumsuzluğudur.

 

Yalnızlık: Bu duygu, diğer duygulardan daha karmaşık bir duygudur ve tanımlamada bazı güçlükleri de beraberinde getirir. Bir insanın tek başına yaşaması biçimindeki somut yalnızlık, kendi toplum grubuna yabancılaşma biçimindeki yalnızlık, çevresi tarafından itilme sonucu yaşadığı yalnızlık, bir insanın çevresiyle ilişkilerini en azına indirerek kendi seçimi ile yaşadığı yalnızlık ve insanın kendisini anlaşılmamış ve kimsesiz hissettiği gerçek yalnızlık gibi birbirinden çok farklı yaşantıların tümü “yalnızlık” sözcüğü ile dile getirilir. Çevresiyle uyumun bozulduğu bu tür yalnızlık yaşantılarına karşıt olarak, bir insanın kendi seçimiyle ve geçici olarak yalnızlığa çekilmesi ise çoğu kez yapıcı ve yaratıcı sonuçlar doğurur. Bu tür durumlarda kişi, kendini yalnız hissetmez, yaratmakta olduğu eserin diğer insanlar tarafından anlaşılabileceğine ve kabul edileceğine inandığı için aslında yalnız değildir. Ne var ki yukarıda tanımlanan türde yaratıcı yalnızlığı taşıyabilen insanların sayısı oldukça azdır. Yalnızlık, öylesine acı veren ve ürkütücü bir duygudur ki insanlar bu duyguyla yüzleşmemek için her türlü çabayı gösterirler. Gruba ait olma isteği ile grubun isteklerine uyum sağlamak yalnızlık duygusunu daha az hissetmeye yardımcı olur ama bazen bunun alkol ve sigara bağımlılığı gibi yıkıcı sonuçları olabilir.

 

Mülakat Esnasında Duyguları Yönetmek

 

Çoğu insan kaynakları profesyoneli insan kaynaklarının stratejik bir birim olmadığından, üst yönetimin kendilerini öyle görmediğinden yakınır. Hem şirket içerisinde hem de mülakatlarda etkili olmak ve stratejik iş ortağı olma gibi bir isteğiniz varsa mesleğin adında yer alan “insan” kelimesinin hakkını vermeli, insanı insan yapan duyguların farkında olmalıyız. Bunu sadece işimiz gereği değil kendimiz için de yapmalıyız. Liderlik, sadece ekip yöneten kişilere özgü bir yetkinlik değil, kişinin kendi kendini de yönetmesi gerektiğini hatırlatan bir söz olması anlamında kıymetli bir tanımdır.

 

Mülakat yapan bir insan kaynakları profesyoneli iseniz mülakat esnasında söyleyeceğiniz her sözün tılsımlı olduğunu ve etki yarattığınızın farkında olmanız gerekiyor. Duygular, çok kısa sürede gözlemlenebilecek olgular değildir, onları gözlemleyebilmek için insanın kendi duygularının da farkına varması ve onun kişiliğini etkileyen olgulara bakabilmek için incinmeyi göze alması gerekmektedir. Brene Brown’ın Kırılganlığın Gücü adlı makalesinde de vurgulandığı üzere, ancak kırıldığımızı fark ettiğimiz yerden iyileşmek, ilerlemek mümkün olabilir. Mevlana’nın “Yaraların, ışığın içeri girdiği yerdir” sözünde olduğu.

 

Yazımın başında verdiğim örneğe geri dönersek, “kendinizi tanıtır mısınız” diye klasik bir soru soran ve klasik bir cevap alamayan İK profesyonelinin kendi duygusuna dönerek ne hissettiğini fark etmesi, mülakatı yönetmek için ilk adım olacaktır diye düşünüyorum. Muhtemelen arkadaşımın mülakat yapan İnsan Kaynakları profesyonelinde yarattığı duygu, öfke, kaygı ya da değersizlik duygusu olmuştur. “Ben burada bin tane özgeçmiş inceliyorum, senin özgeçmişini nasıl aklımda tutabilirim” diye bir düşünce geçiyorsa yaşadığınız yoğunluğa yönelik adayın yarattığı haksızlık duygusu ile boğuşuyor olabilir. “Eyvah, yeteri kadar incelemeden geldim, aday da haklı, inceleseydim, daha iyi sorular sorsaydım” gibi bir düşünce geliyorsa yetersizlik ve bunun getirdiği suçluluk hisleriyle uğraşıyor olabilir. Öncelikle neden bu duygular beni ele geçiriyor diye yargılayıcı bir zihinle yaklaşmak yerine onu bir misafir gibi tanımaya odaklanmak daha geliştirici bir yaklaşım olacaktır. Duygusuyla yüzleşen ve kendine karşı şefkatli davranmayı başarabilen kişi, “evet haklısınız, sizin özgeçmişinizi binlerce özgeçmiş arasından bulduk, çok değerli bir akademik geçmişiniz ve deneyimiz var. Özgeçmişinizde yazdıklarınızın ötesinde sizi daha yakından tanımak istemiştim. O yüzden sizin tercihinize göre okul hayatınızdan başlayarak ya da tam tersi bir kronolojik sırada iş deneyimlerinizi öğrenmek isterim” gibi bir açıklamayla adayı rahatlatabilir, bunun ötesinde de kendinizi rahatlatabilirsiniz.

 

Adayların duygularına gelince. Elbette ki bizler bir psikolog ya da terapist değiliz. Ancak işimiz insan olunca duygudan bağımsız insanları tanımak mümkün olamaz gibi geliyor bana. Doğru adayın, şirket kültürüne en iyi uyum sağlayacak aday olduğunu bildiğimize göre, adayların kişiliğini etkileyen duygu durumlarının farkında olmak, en uygun adayları bulmak anlamında bize fayda sağlayacaktır. Muhasebeye alacağımız bir kişiyi, yalnız kalmayı tercih eden içe dönüklerden seçmek ne kadar doğruysa, satış departmanına alacağımız kişinin de bir o kadar dışa dönük, yalnızlığı tercih etmeyen insanlardan seçmemiz o kadar doğrudur. Tabi ki diğer nitelikleri ile birlikte değerlendirmek koşuluyla.

 

 

Özet olarak, bir kişiyi zor bir aday yapan o kişiyi o kişi yapan duygular silsilesidir. Kendimizi ne kadar iyi tanırsak, bu alanda ne kadar çok okursak ve deneyim kazanırsak, zor bir iletişim esnasında etkili bir iletişim kurarak o durumun üstesinden gelecek ve doğru adayı seçebileceğiz. Yeteneklerin bu kadar zor bulunduğu bir iş piyasasında duygularımıza yenik düşmek, doğru adayı kaçırmak, dolayısıyla şirketimizi yeteneklerden mahrum bırakmak gibi bir lüksümüz olmamalı. Her şeyden öte de kendimize karşı sorumluluğumuzu yerine getirmeli, işimizi hakkıyla yapmanın ötesine geçip insan olduğumuz için kendimize değer vermeli ve geliştirmeliyiz.

Comments


bottom of page